Pek çok konuda insan kendini kandırmayı sever. Ve bu duruma ‘hayatın normal akışı’ der. Normal kelimesi ile hayat kelimesi yan yana gelmesi ironik olan iki kelimedir aslında. Sizce dünyanın bir yerlerinde bombalar patlarken yüzlerce çocuk , kadın , insan hayattan kopartılırken hayatımızı rutin olarak devam ettirebiliyor olmamız mı normal ? Veya birileri davul zurnalarla düğün yaparken birilerinin de sevdiklerinin cenazesinde gözyaşı döküp ağıt yakması mı normal? Ya da yiyecek ekmek bulmak için çöpleri karıştıranlar mı yoksa ekmek yerine pasta yiyenler mi normal ? Kalbinden en sevdiklerinin adını geçirince içinin cızz etmesi mi normal yoksa sevdiklerimizle aramızdaki aşılamayan o sonsuz mesafe mi normal?
Aslında bedenin dört nala koşan atlara binerek gitmek istemesi ruhun da adeta bir mıh gibi yere çakılması mı? Çok gitmek isteyip de hiçbir zaman gidememek mi normal? Tüm bu soruların cevabını verelim öyleyse hiç birisi de normal değil. Evet birileri açken birileri tok olmak zorunda birileri neşeliyken birileri ağlamak zorunda. En üzücü olanı da bunca iyi varken kötülerin de bir o kadar çok olması. Sen dönüyorsan eğer birileri de durmak zorunda. Yani tüm normal olmayan her şey aslında normal olmak mecburiyetinde. Neden biliyor musun ?
O yerlere göklere sığdıramadığımız dünya aslında koskoca bir yalandan ibaret. Tüm ihtişamı ile gözünü büyüleyen o okyanus var ya seni kandırıyor inanma. Dünya bir enfeksiyon, reçetesi bir haftalık antibiyotik ile sona erebilecek bir enfeksiyon. Hadislerin de desteklediği gibi “Eğer dünya Allah katında bir sivrisineğin kanadına eşit olsaydı Allah Teâlâ o dünyadan hiçbir kâfire bir yudum su dahi içirmezdi. Dünya bir sinek kanadı, hızla gelip geçecek bir çöl fırtınası…

