Ne kadar zor olabilir ki vazgeçmek… Uzun ve yorucu bir yoldan sonra yol ayrımına geldiğinde sabırla tuttuğun , taşıdığın o şeyden caymak, vazgeçmek. Eğer bazı şeyler kendi kendine de gitmiyorsa ardına bile bakmadan bırakmak. Çok daha iyisi için yıllarını harcadığın bir şeyi bırakıvermek, terk etmek, ilişiğini bir daha dönmemek üzere kesmek. İstifalarla, dilekçelerle (Asıl olan önemli olan da bu )
Hani tren vagonunda o büyük gürültüye rağmen uzun bir yolculuk yaparsın ya inme vaktin geldiğinde de gözün arkada kalır. Oysa ki tren varacağın yere gelse de bir an önce insem diye bakıyorsundur. Aslında gözlerine bir sevinç olarak yansıyacak olan inişin içinde biraz da burukluk bırakıyordur. İşte o son durağa yaklaştıkça için içine sığmadığını zannederken yine de kalbine bir hüzün çökermiş. İçinden kopan parça alışmanın kalbine verdiği ayrılık acısıymış.
Üstad Selami Şahin’in de söylediği gibi alışmak sevmekten zor geliyor. Trenden indiğinde fark edersin kaldığın yerler henüz adım atılmamış toprak. Vagonlar gözden kaybolurken bu atmış olduğun yeni adım hepsinden çok daha kararlıdır. Cesaret timsali adeta vadedilmiş gece karanlığı gözlerinin karası. Birbirine hiç değmeyen kirpiklerden gecelerce. Sevmek de vazgeçmek de hatta alışmak da bir yara.

