Türkiye’de her kayıp çocuk, sadece bir aileyi değil, tüm toplumu etkiler. Rakamlar soğuk olsa da ardındaki hikâyeler yürek burkuyor.
2023 yılında Türkiye’de 15.716 çocuk kayboldu; bu, her gün yaklaşık 43 çocuğun gözden kaybolduğu anlamına geliyor. Kayıp çocukların %52’si kız, %48’i erkek ve en yüksek kayıp oranı 12–17 yaş arasında. Bu rakamlar yalnızca istatistik değil; yıkılan aileler, bekleyen gözyaşları ve sessiz çığlıkların göstergesi. Her kayıp çocuk, toplumu ve vicdanlarımızı sorgulayan bir hikâyedir.
Kayıpların çoğu, çocuklar ailelerinin yanında iken meydana geliyor. Küçük bir dikkatsizlik, gözden kaçan güvenlik önlemleri veya ebeveynin “Bana bir şey olmaz” yanılgısı, çoğu zaman trajedinin başlangıcı oluyor. Çocuklar ayrıca sanal dünyanın tuzaklarına düşebiliyor, internette yabancılarla tanışabiliyor veya evde duygusal bağ kuramadıkları için uzaklaşabiliyor. Evde başlayan güven zafiyeti, kayıpların temel nedenlerinden biri.
Sessizlik, kayıp süreçlerinde en sarsıcı unsur. Mahallede fark edilmeyen küçük işaretler, okulda göz ardı edilen davranışlar ve evde ihmal edilen duygular birleştiğinde, büyük trajediler kaçınılmaz oluyor. Çocuk güvenliği sadece sevgiyle değil, dikkat ve farkındalıkla mümkündür. Bu nedenle ebeveynlerin, öğretmenlerin ve toplumun bilinçlenmesi şarttır.
Toplum olarak sorumluluk almak zorundayız. Park ve oyun alanlarını güvenli hâle getirmek, okullarda bilinçlendirme programları uygulamak ve mahalle dayanışmasını güçlendirmek, kaybolan her çocuğu bir nebze de olsa koruyabilir. Küçük farkındalıklar, hayat kurtarabilir.
Kayıp çocukların çoğunun kız olması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de gözler önüne seriyor. Kız çocukları hâlâ fiziksel ve sosyal anlamda daha büyük risk altında. Bu durum, aileleri ve toplumu çocuk güvenliği ve cinsiyet farkındalığı konusunda daha dikkatli olmaya zorluyor.
Çocuk kayıplarının toplumsal etkisi çok büyüktür. Kaybolan bir çocuk sadece aileyi değil, tüm toplumu sarsar. Medya ve sosyal farkındalık kampanyalarıyla durum görünür hâle gelse de çoğu zaman sessizlik hâkimdir. Bu sessizlik, çocukların fısıldayan çığlığıdır: “Beni neden fark etmediniz?”
Ailelerin yaşadığı travmalar göz önünde bulundurulduğunda, kayıp çocukların etkisi çok daha derindir. Bir çocuğun kaybolması ebeveyn için zamanın durması, her saniyenin korku ve çaresizlik demek olmasıdır. Bazı aileler çocuklarını aylarca, hatta yıllarca aramaya devam eder; bu süreçte hem ekonomik hem duygusal kayıplar yaşarlar.
Eğitim kurumlarının, belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının rolü kritik önemdedir. Çocuk güvenliği programlarının yaygınlaştırılması, ailelere ve çocuklara yönelik bilinçlendirme çalışmaları ve acil müdahale sistemlerinin güçlendirilmesi, kayıpların önüne geçebilir. Ancak tüm bunlar tek başına yeterli değildir; toplumun her bireyi sorumluluk almalı ve küçük farkındalıklar büyük sonuçlar doğurmalıdır.
Her kayıp çocuk, sessizlik içinde fısıldayan bir çığlıktır. Onları görmezden gelmek sadece aileyi değil, toplumun vicdanını da yaralar. Sessizlik, hepimizi sorgulamalı: Biz, onların yanında olamadık mı? Minik ayaklar kayboluyor; geriye yalnızca koca bir sessizlik kalıyor. Ve bu sessizlik, rakamların çok ötesinde, toplumun vicdanında derin bir yara bırakıyor.
YORUMLAR